On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında Ermenilerin umutları ile Kürtlerin ve uzun zamandır
bir Endülüs Sendromu yaşamakta olan Osmanlı Devleti’nin korkuları karşı karşıya geldiğinde
ilk perdesi çok kanlı kapanan, 1915’teki son perdesi ise bir trajediyle sonuçlanan bir hikâye de
başlayacaktı.
Yüz binlerce insanın ölümüne, çok daha fazlasının yerinden edilmesine, bir türlü bitmeyen bir
talana ve kuşaktan kuşağa miras kalan bireysel ve kolektif travmalara, acılara, öfk ...